Ana içeriğe atla

KONUŞAMAYAN ÇOCUKLAR

Oyun parklarını seviyorum. Hem kızımı eğlendiriyorum hem de başka çocukları gözlemleme imkanına sahip oluyorum. Ve tabi annelerle de konuşuyor, bilgi paylaşımında bulunuyoruz, onların tecrübelerini öğreniyor, bazen de kendi tecrübelerimden bahsediyorum. En son “çocuğu 2.5 yaşında bir erkek çocuğu olan ve hala konuşamayan” olan bir anne ile konuştuk. Daha bunun gibi birçok konuşamayan çocuğa şahit oldum.  Üstelik bu çocuklarda anatomik ya da fizyolojik nedenlere bağlı dil bozukluğu da yoktu. Hepsinin ortak noktası, ek gıdaya başladıkları aylarda televizyon ile tanıştırılmaları ve daha ileriki dönemlerde de tablet, bilgisayarla gereğinden fazla zaman geçirmeleriydi.

Çocuklar hiç televizyon izlemesin ya da teknolojiden bihaber büyüsünler demiyorum. Fakat her şeyin vakti ve bir sınırı var. Ben 0-2 yaş döneminde çocuklara televizyon izlettirilmemesi taraftarıyım, tablet ve bilgisayar konusuna girmiyorum bile. Tabi birkaç kaçamakla başınıza karalar bağlamanıza da hiç gerek yok. Ancak aşırı ve sürekli izlettirme durumunda çocuğunuzun dil gelişimini büyük bir tahribata uğratmış olacağınızdan emin olun. Şahit olduğum bir kaç örnek:


Eskiden çalıştığım kurumda 33 aylık bir çocuk vardı ve temel ihtiyaçlarını dahi söyleyemiyordu. Annesi ile konuştuğumda ise “Konuşamıyor ama çok zeki, tableti benden iyi kullanır. Öğretmedik de, kendi öğrendi” diye övüne övüne anlatmıştı. Başka bir 30 aylık çocuğun annesi ise “televizyon iyi değil ama iş yaparken mecbur açıyorum peşimde dolanmasın diye” demişti. Bu çocuk ise kelimeleri tek tük ve yarı anlaşılır bir şekilde söylüyordu ve cümle kurduğuna ise çok nadir şahit olmuşumdur. Bir de “pepe”ye tam anlamıyla hayran olan 29 aylık bir çocuk vardı. O da derdini tek tük kelimelerle anlatmaya çalışırdı ve onu tanımayan, diline aşina olmayan ne dediğini çözemezdi.

Maalesef teknolojiyi yerinde ve dozunda kullanmamanın başımıza açtığı dertler bunlarla da sınırlı kalmıyor. Kendini ifade edemeyen çocuk asabi olmaya başlıyor, zamanla uyumsuzluk problemleri ortaya çıkıyor, dışlanıyor ve sosyal-duygusal gelişimi sekteye uğruyor. Ayrıca aşırı tv ve bilgisayar kullanımına bağlı olarak dikkat eksikliği ortaya çıkıyor ve akademik becerilerde yetersizlik göstermeye başlıyor, bu da bilişsel gelişimini olumsuz yönde etkiliyor.

Peki Ne Yapmalıyız?

Teknolojinin eline verdiğimiz ipleri derhal çekip almalı ve her zamankinden sıkı tutmalıyız artık. Bu çok da zor değil. Çocuğum buna hazır mı demeyin. Önce kendinizi sorgulayın. Acaba siz hazır mısınız bu yoğun tempoya? Zaten kendi rahatınız için koymadınız mı çocuğunuzu televizyonun önüne? Kesinlikle suçlayıcı olmak istemem ama çocuklarımıza karşı tutum ve davranışlarımızı inceden inceye gözden geçirmemiz gerekir.
Bu noktada kendimize bazı sorular sormamız gerekir. Sorular soralım ki sorunlarımız netleşsin. Sorunlarımız netleşmeden çözüme ulaşmamız imkansız denecek kadar zordur. İşte sorular, tabi siz kendinize göre çeşitlendirebilirsiniz:

Günde kaç kez çocuğunuzun sizle iletişime geçme isteğini karşılıksız bırakıyorsunuz ve neden?

Bebeğiniz size seslendiğinde ona en azından bir tebessümle olsun karşılık verebiliyor musunuz?

Çocuğunuzun sorduğu sorulara cevap veriyor musunuz? Ya da durun; çocuğunuz size en son hangi soruyu sordu?

Çocuğunuzla en son ne hakkında konuştunuz?

Çocuğunuz en son hangi çizgi filmi izledi? Yoksa neler izlediği konusunda bir fikre sahip değil misiniz?

Çocuğunuz çoğu zaman tv ve bilgisayar karşısında yalnız mı kalıyor? Siz bundan rahatsız oluyor musunuz?

Çocuğunuza en son ne zaman ve hangi öyküyü okudunuz ya da ona en son hangi masalı anlattınız?..

Bu sorular sadece anneler için değil; aksine, ben bunları en çok, çocuk yetiştirme işini sadece annelerin üzerine yıkan babalar için yazdım. Çünkü babalar üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirilerse ancak, kendilerinin mutlu eşleri ve çocuklarının da mutlu anneleri olacaktır. Tecrübe ile sabittir : )

Son olarak;

Mutlu anneler = mutlu çocuklar = kendine ve topluma faydalı bireyler 


Tuğba Kadiroğlu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BEBEKLİ UMRECİLERE TAVSİYELER

Bu yazıyı yazmamdaki amaç, bebekle umreye gidecek olanları, tüm söylenenlere rağmen biraz cesaretlendirmek ve ne yapmaları gerektiği konusunda yardımcı olmaktır. Bana "Pişman mısın, bebekle çok zor olmuştur" diyorlar. Kişi, oralara gider de pişman olur mu hiç! Bence hayatın her döneminde, ne zaman imkan olursa hiç tereddüt etmeden gitmeli insan, Allah kolaylığını verir elbet. Hem "Şüphesiz, zorlukla beraber bir kolaylık vardır" ayetiyle müjdelemiyor mu bizi Rabbimiz? Güzel düşünelim ki güzel olsun, gönlümüzce olsun her şey. Aksi takdirde benim gibi söylenenlere kulak asıp vazgeçme aşamasına kadar gelebilirsiniz. Şükürler olsun ki böyle bir hatadan döndüm ve Rabbim bana, oraları görmeyi nasip etti. Gelelim umre yolculuğumuza: Umre için yola çıktığımızda kızımız 21 aylık idi ve aylardan şubat idi. Öncesinde ufak çaplı bir araştırma yaptım. Kızım için hazırlayacağım eşyaları listeledim. Fazla kıyafet götürmeye hiç gerek yok. Mekke'de çamaşırlar çok hızlı bir

ERKEN ÇOCUKLUKTA MASTÜRBASYON VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

"Mastürbasyon (kendi kendine doyum), 3-5 yaşlar arasında sık rastlanan bir davranıştır ve çocuğun kendi bedenini tanıma eyleminin bir parçasıdır." diyor Haluk Yavuzer   Çocuğu Tanımak ve Anlamak   adlı kitabında. Gerçekten de öyledir. Çocuklarınızı dikkatli izlediyseniz, cinsel organlarına önce tesadüfen dokunduğunu, onu fark ettikçe dokunma isteklerinin artığını görmüş olmalısınız. Bu aşamada 'çek elini oradan, ayıp, terbiyesiz' diyerek ellerine vurmadıysanız ve zorla bu davranıştan vazgeçirmeye çalışmadıysanız bir süre sonra oraya olan aşırı ilgisinin kendiliğinden kaybolduğunu görürsünüz.

GEBELİKTE 2'Lİ VE 3'LÜ TARAMA TESTİ

Gebelikte yapılan 2'li ve 3'lü tarama testleri, anne karnındaki bebekte görülebilecek kromozomal hastalıkların tespit edilmesi için yapılır. Bu hastalıkların başında da Down Sendromu gelir. Son zamanlarda özellikle de muhafazakar kesimlerde, bu testlere karşı aşırı ön yargıların bulunduğuna şahit oluyorum. Bunun sebebi ise; bu testlerden çıkabilecek olası olumsuz sonuçların kürtaja sebep olabileceğidir ve gerçeklik payı da vardır. Peki "bebeğim engelli olacaksa hiç doğmasın" diye düşünen bir anne, sağlıklı doğacak sandığı bebeği  engelli doğduğunda ne hissedecek? Büyük bir şok geçirme ve ardından bebeği reddetme ihtimali yüksek. Sonuç böyle olacaksa engelli bebeklerin, anne karnında yaşamına son verilmesi gerektiğini söylemiyorum ve böyle bir şeyi asla tasvip etmiyorum. Zira şer bildiklerimizde hayır, hayır bildiklerimizde şer vardır.